Değişim, kişisel bir süreçtir ve herkes bu sürece aynı zamanda ya da aynı hızda hazır olmayabilir. Birçok insan, değişim yapma isteği ile başlar, ancak bazen içsel dirençler veya duygusal engeller, değişimi engelleyebilir. Kişinin, değişime hazır olup olmadığını kendi kendine anlaması, duygusal farkındalık ve içsel bir gözlem gerektirir. Bu yazımda sizlere değişime hazır olup olmadığınızı anlamanızı sağlayacak bazı ipuçlarından bahsedeceğim.
“Değişim İçin Karar Verememek”
Değişim, aktif bir seçim ve kararlılık gerektirir. Eğer kişi, değişime başlamayı sürekli erteliyor veya karar veremiyorsa, bu, değişime hazır olmadığına dair bir işaret olabilir. Örneğin, uzun süredir aynı konuda huzursuzluk yaşayan bir kişi, bunu değiştirmeyi düşünse de bir türlü karar verip harekete geçemiyorsa, aslında o an değişim için yeterince motive olmayabilir. Değişim kararı alabilmek için genellikle bir içsel cesaret ve kararlılık gerekir.
“Değişime Karşı İçsel Direnç Hissetmek”
Kimi insanlar, değişim fikriyle karşılaştıklarında güçlü bir içsel direnç hissedebilirler. Bu direnç profesyonel bir destek almayı düşündüğünüz anda da başlayabilir veya terapiye süreci içerisinde de ortaya çıkabilir. Seanları unutarak, geç kalarak, seansta kendini kapayarak, terapi sürecini bir şekilde yarıda bırakma şeklinde görülebilir. Direnç, bir şekilde bilinçli bir değişim isteği ile bilinçsiz bir eski yapıyı devam ettirme arasında yaşanan kararsızlığın bir sonucudur. Bu çelişki, olası bir değişimin sonucundaki belirsizliğe duyulan tahammülsüzlükten kaynaklanabileceği var olan alışkanlıkların ve yapının sağladığı konforu bırakmak istememekten kaynaklanabilir ve değişim için gerekli olan çaba yorucu gelebilir. Bununla birlikte, bazen eski gündemlerin duygusal yoğunluğunu deneyimlemek istememek ve bir şekilde eski ya da yeni bir konudaki fikir veya yaklaşımın yargılanma endişesi sebebiyle kişi direnç hissedebilir. Aynı zamanda terapiye ilişkin yanlış bilgilerde yardım almaya ilişkin dirence yol açabilir.
“Yaşanılan Durumdan Şikâyet Etmek”
Bazı insanlar, yaşadıkları olumsuz durumdan çok şikâyet ederler. Bu durum geçmişle meşguliyete ya da bugün yaşanılanlarla ilgili olabilir. Ancak bu durumdan değişim yapmaya yönelik hiçbir adım atmazlar. Eğer kişi, sürekli olarak aynı sorunlardan yakınıyor, fakat bu durumu değiştirmek için harekete geçmekten kaçınıyorsa, bu değişim için zamana ihtiyacı olduğunu gösteriyor olabilir. Kişi, bir şeylerin değişmesini isteyebilir, ancak değişim için gereken eylemleri atmaya yönelik bir istek ya da motivasyon bulunmayabilir. Bunun altında hayatta hiçbir şeyin değişebileceğine veya iyiye gidebileceğine ilişkin inanç olmadığı gibi yakınılan durumun diğer insanların yüzünden olduğu ve niye kişinin kendisinin değişmek zorunda olduğuna, diğerleri suçlu iken kişinin kendisinin neden geçmişi geçmişte bıraktığı ya da diğerlerini niçin affedeyim yanlarına mı kalsın gibi bir inançtan kaynaklanabilir. Bu bakış açısı sağlıklı şekilde ele alınmadığında bireylerin hayatlarında kalıcı olma eğilimi gösterebilir.
“Değişimi İçeride Değil Dışarıda Aramak”
Hayatın farklı alanları veya ilişkilerde karşılaştığımız zorluklar için çareyi yine kişilerin veya koşulların değişmesini bekleyebiliriz. Bazen de çevremiz bizim değişmemizi isteyebilir. Ancak herkesin hayat yolcuğu farklıdır, bu yolculukta ne yapıp yapmayacaklarına kendileri karar vermelidir. Bu bizim için de geçerlidir. Mühim olan bizim her iki durum karşısında rahatsızlık hissetmemize karşın niçin aynı durum içerisinde kalmaya devam ettiğimizdir. Bu sorunun cevabını nerede aradığımız ya da arayıp aramadığımız psikoterapiye başlayıp başlamamak için önemli bir unsurdur.
“Sorunu Dışsallaştırmak”
Bazı bireyler zorlu yaşam olayı karşısındaki etkilerle durumu dışsallaştırarak başa çıkarlar. Bu durum bir şekilde zorlayıcı deneyimle başa çıkmayı kolaylaştırabilir. Şayet bireyler bu sıkıntının elinde olmadığına, kadere, nazara, şansa, yaratıcıya bağlıyor ve bu bireye konfor sağlıyorsa o halde birey değişim için bir adım atmayacaktır. Elbette ki hayatta karşılaştığımız her şey elimizde değildir, her şeyi kontrol edemeyiz. Ancak başımıza gelenlerin bizde bıraktığı etkilere olan yaklaşım ve başa çıkma şeklimizi değiştirmek bizim kontrolümüzdedir.
"Değişmeye ya da Yardıma İhtiyacım Yok" “Ben Terapiye İnanmıyorum”
Eğer bir kişi, sorunlarının farkında olsa da olmasa da değişmeye ihtiyacı olmadığına, dair bir inanç taşıyor veya bu inancı bir kalkan gibi kullanıyorsa, bu değişime hazır olmadığına işaret eder. Bu düşünce, kişinin savunma mekanizmaları tarafından oluşturulmuş olabilir ve kişiyi değişimden uzak tutabilir. Bu direncin altında, değişimin yaratabileceği zorluğu üstlenmek istememek, kırılganlığın ortaya çıkmasından endişe etmek ya da ‘destek almak zayıflıktır’ gibi bir algıdan kaynaklanıyor olabilir. Bu durumda, kişi dışarıdan gelen önerilere ya da kendi içsel sesini dinlemek istemeyebilir. Bunun farkına varmak, değişim sürecine başlamak için önemli bir adımdır.
Sonuç olarak, bir şekilde yaşadıklarımız biz yarattığı etkilerden mustarip olmamıza karşın değişim için eyleme geçmiyorsak, direk yardım arayışı içerisinde girmek ya da aynı kararsızlık içerisinde kalmaktansa bu durumun ele alınması daha sağlıklı olacaktır. Aynı zamanda, terapi için sosyal ve ekonomik koşulların da elvermesi gerekir ki bu durumda oldukça doğaldır. Değişimin olası getirilerine karşı hissettiğimiz motivasyon eksikliğinin yanında psikoterapiye dair doğru bilinen yanlışların, terapinin gerçekte ne olduğuna dair net bir algının olmayışı da durum üzerinde etkili olabileceği unutulmamalıdır.
"Site içerisinde yer alan içerikler, farkındalık oluşturmak amacıyla paylaşılmaktadır. Tıbbi ya da psikiyatrik tanı koyma amacı taşımamaktadır. Bu yazılar üzerinden herhangi bir hastalık tanısı konulması mümkün değildir. Hastalık tanıları yalnızca uzman psikiyatristler tarafından koyulabilir.”
Kaynakça
Beutler, L. E., Moleiro, C., Talebi, H. (2002). Resistance/Psychotherapy Relationships That Work: Therapist Contributions and Responsiveness to Patients (Ed. J. C. Norcross). New York: Oxford University Press. s. 129–143.
Gabbard, G. O. (2007). Unconscious Enactments in Psychotherapy. Psychiatric Annals, C. 37, s. 269–275.
Weiner, I. B. Bornstein R. F. (2009). Principles of Psychotherapy: Promoting Evidence-Based Psychodynamic Practice. New Jersey: John Wiley & Sons.